25 Nisan 2011 Pazartesi

Cioran, Çürümenin Kitabı / Felsefeye Veda -Sayfa 49,50,51

Kant'ta artık hiçbir insani zayıflığı, hüznün hiçbir hakiki vurgusunu göremez hale geldiğim an felsefeden yüz çevirdim; Kant'ta ve bütün filozoflarda... Müzikle, mistik pratiklerle ve şiirle karşılaştırıldığında, felsefi faaliyet, sadece utangaçlarla ılımlıların gözünde itibarı olan şaibeli bir derinlikle ve azalmış bir canlılıkla ilgilidir. Hem zaten felsefe -gayri şahsi endişe, kansız fikirlere sığınma- hayatın baştan çıkarıcı taşkınlığından kaçanların yoludur. Hemen hemen bütün filozofların sonu iyi olmuştur: İşte felsefeye karşı baş gerekçe. Sokrates'in sonu bile hiç trajik değildir: Bir yanlış anlamadır; bir pedagogun sonudur- ve eğer Nietzsche deliliğe gömüldüyse, şair ve mütefekkir olaraktır bu: Akıl yürütmelerinin değil, vecdlerinin kefaretini ödemiştir.
     Varoluşun içinden açıklamalarla sıyrılanamaz, buna ancak maruz kalınabilir, bu sevilir ya da bundan nefret edilir, tapınılır ya da çekinilir; bizzat varlığın ritmini, duraksamalarını, tutarsızlıklarını, buruk veya neşeli çoşkunluklarını yansıtan o mutluluk ve nefret sıralaması yaşanarak...
     İster sürpriz ister zorunluluk nedeniyle olsun, tartışmasız bir bozguna uğramayan var mıdır? O zaman ellerini dua için açıp, sonra felsefenin cevaplarından bile daha boş bir halde iki yanına bırakmayan var mıdır? Felsefenin görevi, adeta, feleğin dalgınlığı kargaşanın berisinde yol almamıza ses çıkarmadıkça bizi korumak ve bu kargaşaya dalmak zorunda kalır kalmaz da bizi terk etmektir. İnsanlığın ıstıraplarının ne kadar azının felsefeye girdiği görüldüğünde, bunun nasıl başka türlü olabileceği sorulur. Felsefi çalışma verimli değildir; sadece münasiptir. Ceza görmeden filozof olunur her zaman: Yansız ve münhal saatleri havaleli düşüncelerle dolduran geleceksiz bir meslektir bu. Bu düşünceler, Eyüb'ün bir feryadıyla, Macbeth'in bir zorbalığıyla, ya da bir kantatın verdiği yükseklikle eşdeğerde olan tek bir sayfada somutlanmış mıdır hiç? Evren tartışılmaz, ifade edilir. Felsefe ise bunu ifade etmez. Hakiki meseleler, ancak felsefe kastedilip tüketildiğinde başlar; bütün anlarımızın kök saldığı Meçhul önünde, vazgeçişin işareti olarak nihai noktayı koyan çok büyük bir cildin son bölümünden sonra başlar; rızkımızdan tabiatıyla daha mühim ve dolaysız olduğundan, o Mehçul'le mücadele etmemiz gerekir. Burada, filozof bizi bırakır: Felaket düşmanıdır, akıl gibi sağduyulu ve akıl kadar temkinlidir. Eski bir cüzzamlıyla, bütün taşkınlıklardan haberdar bir şairle ve yüceliğiyle gönül çemberini aşan bir müzisyenle birlikte kalırız. Gerçekten yaşamaya, ancak felsefenin ucunda, onun yıkıntılarının üzerinde, dehşet verici hükümsüzlüğünü ve hiçbir yardımda bulunmayacağını anladığımızda başlarız.

    (Büyük sistemler aslında parlak ve boş tekrarlardan ibarettir. Varlığın tabiatının "yaşama istenci"ne, "idea"ya ya da Tanrı'nın veya Kimya'nın fantezisine dayandığını bilmekte ne gibi bir avantaj olabilir? Sadece kelime çoğalması, ince anlam kaymaları... Olan, sözün sıkıştırmasından hiç hoşlanmaz; bunun içsel tecrübesi de, imtiyazlı ve ifade edilmez olan anın ötesinde hiçbir şey açıklamaz. Zaten varlığın kendisi de Hiçliğin bir iddiasıdır.
    Sadece ümitsizlik nedeniyle tanımlar getiririz. Bir formül gerekmektedir, hatta pek çok formül; en azından zihne bir haklılık ve yokluğa bir gösteriş sağlamak için...
    Ne kavram, ne de vecd bir sonuca götürür. Müzik bizi varlığın "mahremiyeti"ne daldırdığı zaman, çabucak yüzeye çıkarız: Yanılsamanın etkisi dağılır ve bilginin boş olduğu ortaya çıkar.
    Temas ettiğimiz şeyler ve tasarladıklarımız, duyularımız ve aklımız kadar gayri muhtemeldir; ancak keyfince kullanılabilen -ve tesirsiz olan- sözlü evrenimizin içinde emin oluruz. Varlık dilsizdir ve zihin gevezedir. Bunun adına bilmek denir.
    Filozofların özgünlüğü, terimler icat etmekten ibarettir. Dünyaya karşı takınılacak üç veya dört tavır -bir o kadar da ölme biçimi- olduğuna göre, bunları çeşitlendiren ve çoğaltan nüanslar, yalnızca her tür metafizik kavrayıştan yoksun olan sözcük seçimine bağlıdır.
    Gereksiz söz yığınlarıyla dolu, sorularla karşılıkların eşdeğer olduğu bir evrene batmışız.)


E.M. Cioran
Çürümenin Kitabı, Felsefeye Veda -Sayfa 49,50,51
Fransızcadan Çeviren: Haldun Bayrı, Metis Yayınları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder